Lise yıllarında oldukça zorlu bir yarış sürecinden geçerek üniversite yaşamlarına başlayan gençler, üniversite yıllarında kendilerini sadece kariyerlerine yönelik değil, aynı zamanda kişilik ve sosyal olarak da geliştirmeye ihtiyaç duyuyor. Birçok genç için bu araştırma ve deneyimleme sürecinde kendilerini özgür hissetmeleri; hem kendilerini yakından tanımaları, hem de yaşamdaki hedeflerini netleştirmeleri ve bu yönde adımlar atmaları için çok önemli. Ancak kulağa son derece heyecanlı ve ümit dolu gibi gelen yetişkinliğe geçiş süreci, birçok genç için son derece kafa karıştırıcı da olabiliyor. Geleceğe dair belirsizlikler, kararsızlık, aile veya akranlardan gelen baskılar vb. unsurlar gençlerin karamsarlığa kapılmasına yol açabiliyor ve sonuç olarak da kendilerine uygun bir yol çizebilmelerini güçleştirebiliyor. Ergenlik sonrasındaki bu dönemde, kendi hayatlarını düzenleyebilmeleri, karar alma ve sorumluluk gibi yeni kavramları yaşamlarına sağlıklı bir şekilde katabilmeleri için gerekli olan öz disiplini kazanmaları için gençlerin hayatında olan yetişkinlerin (aile, eğitmen, mentor gibi) ve kurumların (üniversiteler, şirketler gibi) onlara destek olabileceği kanısındayız.
Beden ve ruh sağlığı yerinde olan, verimli çalışan, hayattan tat alan bir toplum olmamızın çocukluk, ergenlik ve genç yetişkinliğe geçiş döneminde verilecek desteklerle mümkün olduğunu biliyoruz. Okul öncesi eğitimden başlayarak üniversite bitene kadar öz farkındalık ve yaşam becerilerini geliştirecek programlar, bireylerin örgün eğitimin sağladığı bilgi dağarcığına ek ve gelişim için son derece önemli bir donanıma sahip olmasını sağlar. Birçok eğitim kurumunun amacı olan, merak eden, araştıran, sorgulayan, kendini tanıyan, ilgi alanları doğrultusunda sevdiği mesleği seçen, hayatını hobileri ile zenginleştiren, doyurucu ilişkiler kurabilen bireyler yetiştirmek ancak böyle programların yaygınlaştırılmasıyla mümkün.
Bu doğrultuda üniversite eğitiminin de öğrencilerin akademik ve mesleki açıdan gelişimlerini hedeflemesinin yanı sıra bireysel ve toplumsal farkındalıklarını da arttırmaları yönünde onlara destek olmaları gerektiğine inanıyoruz. Üniversitelerde genç yetişkinlerin gelişimine bütüncül bir yaklaşımın gerekli olduğunun altını çizmek ve bir eğitim kurumu olarak üniversitelerin bu kritik süreçte çok önemli bir rolü olduğunu vurgulamak isteriz. Kimliğin şekillendiği bu yaşlarda, yüksek öğrenimde olan genç insanların kendi potansiyelini keşfetmesi ve kendini gerçekleştirmeleri için onları desteklemek ve doğru yönlendirmek için yapılabilecek pek çok şey vardır.
Bireylerin farkındalıklarını üç boyutta düşünebiliriz:
Farkındalık yolculuğu insan yaşamında doğumdan başlayarak yaşam boyu süren ve gelişime açık bir süreçtir. Bireyin ruhsal sağlığı, kişisel olgunluğu ve psikolojik potansiyeli ile yakından ilişkili olduğu için bireyin farkındalık düzeyindeki gelişmeler yaşam kalitesinde ve kendini gerçekleştirebilmesi üzerinde önemli bir rol oynar.
Üniversite yaşamlarına yeni başlayan öğrencilerin farkındalıklarını geliştirmelerine ivme kazandırmak amacıyla derslerde yaşayarak öğrenme ilkelerinden yararlanılır. Yani öğrencilere kendileri üzerine düşünmelerini gerektirecek yaşantısal çalışmalarda rol almaları için fırsatlar yaratılır. Bu yaşantısal çalışmalar bazen seyredilen bir filmin kendi yaşamları ile ilişkilendirerek analiz edilmesini, bazen bir vaka tartışmasında etik değerlerini sorgulamalarını, bazen de bir uyuşmazlık sürecinde kendilerini etkin şekilde ifade etmelerini gerektirecek bir canlandırmada rol almalarını gerektirir.
Derslerde yapılan çalışmaların bir çoğunda grup çalışmalarına yer verilerek hem farklı farkındalık seviyelerindeki öğrencilerin birbirlerinden öğrenmelerine, hem de birbirleri ile daha çok kaynaşarak sosyal becerilerini geliştirmelerine fırsat yaratılmıl olur. Bu çalışmalar egzersizin amacına göre 2 veya 3 öğrenciden oluşan küçük gruplar halinde veya 10-12 kişiye kadar büyüyebilen daha büyük grup çalışmaları şeklinde yapılabilir. Her grup çalışması yaşanılan deneyimin anlamlandırılmasını ve kazanımların pekiştirilmesini kolaylaştırmak üzere paylaşım süreçleri ile tamamlanır.
Öğrenciler derslerdeki uygulamalara paralel ya da onları destekleyecek tarzda ders dışında bireysel çalışmalar da yaparlar. Bu çalışmalarda öğrenciler kişisel hedefleri, gelişim alanları, ilişkilerde yaşadıkları zorluklar, stres deneyimleri, vb konularda kendileri ve yaşam deneyimleri üzerine derinlemesine düşünerek zihinlerinden geçen duygu ve düşüncelerini kaleme alırlar. Dersin eğitmenleri tarafından bu ‘reflection’ yazılarına geri bildirim verilir.
Yaşam becerilerine odaklanan birçok programda olduğu gibi, bu programda da eğitmenlere eğitici rollerinin yanı sıra başka önemli roller de düşüyor. Eğitmenler kimi zaman hoca, kimi zaman yol gösterici, kimi zaman mentor, kimi zaman da kolaylaştırıcı rolleriyle öğrencilerin ihtiyacına en uygun desteği vermeye odaklanıyorlar. ALIS derslerini verirken eğitmenler öğrencilere örnek bir model oluşturmayı önemserler. Bu amaçla eğitmenler öğrencilerine zaman zaman kendi deneyimlerinden ve süreçlerinden yaşanmış örnekler paylaşarak bir rol modeli oluşturmaya çalışırlar. Aynı zamanda derslerde ve öğrencilerle ilişkilerinde bireyler arası farklılıkları gözetme, öğrencilerin farklı kimliklerine, değerlerine ve ihtiyaçlarına duyarlı olma konusunda da dikkatlidirler. Her öğrencinin kendi farkındalığını geliştirebilmesi için özgür, esnek, yaratıcı ve motive edici bir ortam oluşturmaya özen gösterirler. Öğrencilerin farklı beklenti ve ihtiyaçlarını karşılayabilmek ve ihtiyaç duyulan noktalarda onları yönlendirebilmek üzere sadece bir eğitmen değil aynı zamanda bir mentor yaklaşımını da benimserler. ALIS derslerini verirken eğitmenlerin benimsemesi gereken yaklaşım biçimlerini aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz:
– Katılımcılara rol model olabilme
– Motive edici ve enerjik olma
– Farklılıkları gözetme, onlara duyarlı olma
– Esneklik ve Yaratıcılık
– Katılımcıların farklı beklenti ve ihtiyaçlarını karşılayabilme ve onları yönlendirebilme